Kulaklarına da bir ağırlık koyduk…

وَجَعَلْنَا عَلٰى قُلُوبِهِمْ اَكِنَّةً اَنْ يَفْقَهُوهُ وَف۪ٓي اٰذَانِهِمْ وَقْرًاۜ وَاِذَا ذَكَرْتَ رَبَّكَ فِي الْقُرْاٰنِ وَحْدَهُ وَلَّوْا عَلٰٓى اَدْبَارِهِمْ نُفُورًا ﴿٤٦﴾
46- Ve onların kalbleri üzerine, onu kavrayıp anlamalarını engelleyen kabuklar, kulaklarına da bir ağırlık koyduk. Sen Kur’an’da sadece Rabbini “bir ve tek” (ilah olarak) andığın zaman, ‘nefretle kaçar vaziyette’ gerisin geriye giderler.
Sen bu kitabı okuyarak sadece Allah’ı zikrettiğin zaman, sadece Allah’a kulluğa, dâvet ettiğin zaman senden ve okuduğun Kur’an’dan nefret ederek gerisingeriye dönüyorlar. Tabii önce kendileri inanmak istemedikleri, duymak, anlamak ve gereğini yerine getirmek istemedikleri, tercihlerini bu yönde kullandıkları için Rabbimiz de Onları kendi tercihlerinin karşılığı olarak duymaz, duygulanmaz, anlamaz hale getiriveriyor.
Allah onlara kalp vermişti, akıl vermişti, anlayış ve kavrayış vermişti. Ama onlar bu nîmetleri kulluğun ötesinde başka yerlerde kullandılar. Herkese ve her şeye açtıkları o kalplerini Rablerine ve Rablerinin âyetlerine açmadılar. Her şeye ve herkese kulak verdiler, ama kulaklarının da kendilerinin de sahibi olan Allah’a, O’nun âyetlerine, O’nun elçisinin mesajına kulak vermediler. Allah’ın verdiklerini Allah yolunda kullanmadılar da böylece esfel-i safiline indiriverdiler kendilerini.
İşte onlar böyle söz anlamaya yanaşmadıkları için, istifade etmek üzere, iman etmek ve amel etmek üzere dinlemedikleri için Allah onların kalplerini mühürleyivermiştir. Allah böyle davranan kimselerin kalplerini mühürlerken, insanî özelliklerini alıp onları duymaz duygulanmaz hayvanlardan daha aşağı varlıklar haline getirmektedir.
BASAİRUL KUR’AN
Müşrikler, “Sizin, Rabbiniz olarak sadece Allah’ı kabul etmenizden ve onların zikrettiği ilâhları anmamanızdan hoşlanmazlar.” Onlar, sadece bir tek Allah’ı yüceltmekte ısrar etmeyi ve onların büyüklerinin ve azizlerinin “mucizeler”inden hiç bahsetmemeyi de onlara nimetleri için şükretmemeyi çok garip karşılıyorlardı. Çünkü, onlara göre, Allah ilâhlık güçlerinden bazılarını o büyüklere vermiştir.
Kendilerinin sosyal konumlarını tehdit eden tevhid kelimesinden kaçıyorlardı. Zira onların bu konumları putperestliğin kuruntularına ve cahiliyenin geleneklerine dayanıyordu. Yoksa Kureyş’in ileri gelenleri inanç sistemlerindeki tutarsızlıkları ve İslâm dinindeki bütünlüğü herkesten daha iyi biliyorlardı. Kur’an’ın yüceliğini, farklılığını ve üstün değerini fark edemeyecek kadar geri değillerdi. Aynı şeyleri yapan bu insanlar Kur’an’ı dinlemek ve onun huzuruna ermek konusunda kendi içlerinden gelen duygularına engel olamıyorlardı. Kalplerini ve duygularını şiddetle engellemeye çalışırken bile bu gerçekten uzak kalmamışlardı!
Fıtrat onları dinlemeye ve etkisinde kalmaya sevkediyordu. Büyüklük ise, teslim olmayı ve boyun eğmeyi engelliyordu. Bu nedenle Hz. Peygambere -salât ve selâm üzerine olsun- birtakım ithamlarda bulunuyorlardı. Böylece büyüklük taslayışlarını ve inatlarını biazerete dayandırmış oluyorlardı.
FİZİLALİL KUR’AN