Mutlak etik ve disiplin ülkesinin Siyonizm hesabına sansür hizmeti

Mutlak etik ve disiplin ülkesi olarak nam salan Almanya her koşulda Siyonist çete İsrail’i kollamaya devam ediyor. Disiplin ülkesi Almanya’da meşhur Çinli sanatçı Ai Weiwei’ın karşılaştığı muamele ise Alman medyasının ifade özgürlüğüne ne oranda tahammül edebileceğini göstermesi açısından ibretamiz bir olay.

Meşhur Çinli sanatçı Ai Weiwei’ın Alman medyası, devlet ve toplumunu otoriter olmakla suçlayan yazısı, liberal (sol) Alman gazetesi Die Zeit gazetesi tarafından sansürlendi ve yayınlanmadı.

Konuyu X hesabından paylaşıp değerlendiren SETA araştırmacısı Zeliha Eliaçık şunları kaydetti:

Weiwei araç yokken bile kırmızı ışıkta duran bir toplumdan etik/ ahlaki bir duruş beklediğini ve yanıldığını yazmış. Bizde de çok rastladığımız yanlış anlamlardan birisi bu. Araç yokken bile kırmızı ışıkta bekleme kuralcılığının tek başına ahlaki/ etik olmanın en iyi örneği sayılması. Buradaki hassasiyet ahlaki duyarlılıktan ve tutarlılıktan ziyade devlete kurala kayıtsız şartsız bağlamsız itaatle ilişkili olabilir oysa. Bu kuralperestlik kural koyucu zulüm de işlese adaletsiz de davransa mutlak itaate dönüşebilir.

Nitekim Nazi dönemi bunu gösterdi. Ve elbette Gazze Soykırımı. Kırmızı ışıkta araba yokken geçmeyenlerin, mutlak disiplinin ülkesi Almanya siyasi etikte sınıfta kaldı, İsrail’in çocukların açlıkla öldürüldüğü Gazze soykırımında İsrail’e en büyük desteği verenlerden oldu.

Ne tuhaftır ki araç yokken bile kırmızı ışıkta geçmemekten, çimlerin boyunu belli bir cm’in üzerini geçirmemekten devşirdiğiniz ahlaki üstünlük İsrail’in soykırım suçuna destek de olsanız zedelenmiyor, kaybedilmiyor.

Bu arada Wei Wei aynı gazeteye defalarca Çin’deki otoriterlik ve baskıyı anlatan röportajlar verdi ancak hiç sansüre uğramadı. Ama aynı eleştiriyi Almanya’ya yapınca yayınlamayı reddetmiş gazete. Gazetenin liberal kimlik iddiasını hatırda tutmak lazım. O da Almanya’nun Staatsräson’u ile mahdutmuş.

Ai Wei Wei bu gerçeği çok güzel ifade etmiş: “Aşırı kuralcılıkla yönetilen, ancak ferdi ahlakın olmadığı toplumlar kuralsız toplumlardan daha tehlikelidir.” Sorgusuz sualsiz kurala taparım, ne ise onu yaparım türü bir “disiplin” yanlış bir disiplin ve örnek alınası değil. Nitekim Hannah Arendt bu kayıtsız şartsız bürokratik itaatin “Kötülüğün Sıradanlaştırılmasına” yaradığını ve Nazi zulmünün böylelikle mümkün olduğunu aynı isimli kitabında anlatmıştı.

Ve bu hadise elbette bir kez daha şunu gösterdi: Ana akım medya ve “sivil” olarak addedilen kurumlar dahi devletin kırmızı çizgileriyle tam bir uyum içindedir. Liberal, sol, sağ sadece sistem içindeki bazı konulardaki ton farklılıklarını ifade eder. Devlet, Staatsräson ve tüm kırmızı çizgiler benimsenmiş, içselleştirilmiş. Otosansür bile değil, siyasi ve kurumsal rızanın farklı tonlarda yaratılması. Devlet ve sivil alan arasında mesafe yoktur ki çatışma olsun.

 

 

Başa dön tuşu